Giris

Herkese uzun bir aradan sonra tekrardan selamlar. Nasılsınız, umarım iyisinizdir… Son yazım üzerinden epey bir zaman geçmiş, o halde yeni bir şeyler karalamanın tam da vaktidir sanıyorum.

Bu sıralar beni düşündüren bir konu üzerine fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Hemen diğer “ben”, bunları yazan “ben”e çelmeyi takmak istiyor: “İyi de, bunları paylaşsan ne olacak ki? Ne işimize yarayacak?”

Her şey bu “anlamsız” (en azından bana göre) cümlenin etrafında dönüyor: “Ne işimize yarayacak?”. Genelde bu cümleyi söyleyenin niyeti açıktır; “Ben anlatacaklarınla ilgilenmiyorum, bu işi öğrenmek istemiyorum, zorlanıyorum, geçerli bir sebebim olsun ki vicdanımı rahatlatabileyim”. Çoğunlukla, bu soruları öğrenciler çok zorlandıkları derslerde sorarlar. Matematik, Fizik, Felsefe… Bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak ki? Mesela mühendislerin çoğu mezun olduktan sonra zamanında almış olduğu Kalkülüs dersi bilgilerini kullanıyor mu? Pek nadir… O zaman ne işimize yarayacak bunlar? Birçok hoca da söyleyecek somut bir fayda bulamazlar. Yani bir Matematik bölümü öğrencisi, okulu bitirince ne yapabilir? Akademiye katılabilir, pekala… Finans sektörüne girebilir, hmm, olabilir… Bilişim alanına yönebilir… Tamam da bu alanlara ait bölümler var ya zaten! Sanırım, bu “ne işimize yarayacak” diye başımızın etini yiyen çocuk haklı. Net bir cevap veremiyoruz o’na…

Ben burada soruyu soran çocuğu, bu işlerin faydasına inandırmaya çalışanların yanında değilim. Neredeyim peki? O’na önce istediği cevabı veren kişiyim: “Bunların hiçbiri, neredeyse hiçbir işe yaramaz!”. Rahatlamış gibi sanki çocuk. Ama içini kemiren de bir şeyler var gibi…

Hayatta hiçbirimiz fayda/zarar amacıyla yaklaşmıyoruz, neredeyse hiçbir şeye. Öyle olsa uykumuzu dakikası dakikasına alır, her gün sağlıklı beslenirdik falan filan. Bu soruyu soran çocuk, mesela günde 5 saat bilgisayar oyunu oynayarak geçiriyor olabilir, peki neden bilgisayar oyunu oynarken fayda/zarar oranını gözetmiyor. Cevaplayayım, çünkü seviyor! İnsan ayağı gitmediği işte hep kaytaracak bir şey arar. Ayağı nasıl gider, o başka yazının konusu olsun şimdilik, o konuda da önemsiz fikirlerimiz var evelallah! Neyse biz de haylazlık yapmadan konumuza dönelim. İnsan sevmediği işlerde kaytarmak için bir bahane arar demiştik.

O çocuğu mutlu edecek bir şey daha söyleyeyim bari, “bilgisayar oyunu oynamanın inanılmaz faydaları var”. Çünkü o da gereksiz bir iş. Gereksiz işlerin faydası sanılandan çok daha büyük. Rönesans döneminde, insanlar Antik Yunan dönemindeki müzik aletlerini öğrenmeye çalışmışlar, neredeyse hiç kullanmayacakları Latince’yi yine hakeza öğrenmeye çalışmışlar. Niye? Ne fayda sağlayacak ki? Görünürde hiçbir faydası yok, boş uğraşı… Ama o insanların düşünsel dünyasını öylesine genişletmiş ki bu uğraşlara merak salmaları, şuan Rönesans dönemi insanlarının birçoğunu “aydın” olarak görüyoruz. O dönemdeki bilimsel gelişmelerin sebebinin ben bu olduğunu düşünüyorum. Hayal dünyası noksan olan bir insan, hesap makinesinden farksızdır. Hayal dünyası böyle gelişir; yani gereksiz uğraşlarla! Felsefeymiş, Müzikmiş, Edebiyatmış, efendime söyleyeyim Matematikmiş bunlar gereksiz uğraşların en gereklileridir.

Noktalamadan önce, iyi bir temennide bulunayım bari: Vazgeçmek için değil sevmek için bahaneler bulalım; birbirimizi, evreni, canlıları, kavramları… Bir anlam uğraşı içinde olalım. Bunun için hayal kurmak şart!

Her neyse, yine fikirlerimi tam aktaramadığımı düşünüyorum. Gerçi aktarsam bile her insanda farklı anlamlara gebe kalacak. En iyisi böyle gedik noktalayıp, gerisini sizin hayal gücünüzün kendi yolunuzu aydınlatması dileyerek bitireyim…

Sevgiler.