Kendi blog sayfama, daha önce yazmış olduğum yazıları geçirirken işe ilk Can Yücel’in Sevgi Duvarı şiirindeki bir dizesinden anladıklarımı yazdığım yazı ile başlayalım…

Güler Yücel ve Can Yücel çifti

Güler Yücel ve Can Yücel Çifti

Önce şiiri bir bütün olarak paylaşayım.

Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bir sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi


Şiiri okurken, belki Ahmet Kaya’nın o güzel sesinden dinlemek istersiniz diye, YouTube bağlantısını da paylaşayım. Biz size hizmetkâr olmaya geldik! 😅

Şiir çok çarpıcı ve güzel. Benim en sevdiğim kısım ise, başlıktan anlaşılıyor bile! Aslında bu kısım hakkında konuşmak için yazıyorum, zira benim için önemli.


İnsanların çoğu yalnızlıktan korkuyor gibi geliyor. Yalnız kalmamak için, tahammül etmeyeceğimiz kişilere bile tahammül edebiliyoruz. “Nedir bu yalnızlık korkusu?” diye soracak olursam, “İnsan sosyal bir varlıktır. Bu sosyalliğin altında belki de aciz bir varlık olması yatar. Yani insan, konuşmadan, yardımlaşmadan, birbirine destek olmadan, iş birliği yapmadan yaşamını sürdüremez. Evrimin de bize kazandırdığı en önemli özelliklerden biri budur. İnsanı hayatta tutan bu kıymetli özelliğe, yalnız kalarak ket vurmuş oluruz” derim.

Tabii hemen hemen her insan aşık olur, sever, sevilir, flört eder. Peki kimlere aşık oluruz? Kendi çevremizdeki insanlara. Yani sınıfımızdan, mahallemizden, iş yerimizden… Peki ya çevremizde tanıdığımız çok kişi yoksa? Aslında bunu açmak gerekir diye düşünüyorum. “Tanımak”, bazen sokakta karşılaştığın insanın adını bilmek iken, bazen arkadaşının stres altındayken saçıyla oynayacağından emin olmaktır. Her neyse, öyle veya böyle çevremizdeki insan sayısı kısıtlıysa, yine birilerine aşık oluruz. Veya olur muyuz? O aşk mıdır? Sınıfımızdan, pek de muhabbetimiz olmayan, ne içer, ne yer, neyi sever, ne düşünür daha bu soruların cevaplarını bilmeden aşık oluruz veya olduğumuzu düşünürüz. Bunun en önemli sebebinin yalnızlık olduğunu düşünüyorum. Yalnız olmaktan korktuğumuz için ve pek fazla insanı da yakından tanı(ya)madığımız için, ilk “uygun” adaya aşık olduğumuzu zannederiz. Yazının başına dönecek olursak, işte Can Yücel’in “Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa?” dizesini bu minvalde yazdığını düşünüyorum. Karşıdaki kişiye olan aşkını sorguluyor. Bu bir gerçek sevgi mi yoksa yalnızlığın getirdiği bir korku mu ikileminde kalmış gibi hissettiriyor bana.


Bir dizeyi açıklamak için, yüzlerce cümle daha yazılabilir. Ama ben burada noktalamak istiyorum. Zaten Can Yücel de, 6 kelimeyle çok daha güzel açıklamış, hissettirmiş, yaşatmış.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. 🖐️